Read à PDF, DOC, TXT or eBook É Mustafa İslamoğlu
İnsanlar kuru et yiyen bir kadının oğlu olan bir Peygamber yerine, elmas taçlı, sırma kaftanlı bir Peygamber tasavvur ediyorlardı. Yalnız tasavvur etmekle kalmıyorlar, ömrü boyunca bunlardan nefret eden ve uzak duran Nebi´den geriye kalan hatırayı bu tasavvura uygun aksesuarlarla süslüyorlardı. Yani insanlar bir kul gibi yeyip bir kul gibi yaşayan bir peygambere inanmak yerine, tasavvurlarında kayser ve kisra´ya benzettikleri bir peygambere inanmayı yeğliyorlardı. Özetle insanlar bir kul gibi yaşamaktan daha çok kayser ve kisra gibi yaşamaya taliptiler. Kendi hayatlarını Peygamber´e uydurmak istemeyenler, Peygamber´i ve onun tebliğ ettiği dini kendi tasavvurlarındaki hayata uyduruyorlardı. Bu uydurma işlemi Hilafet, İslam Devleti gibi kavramları da kapsamına alıyordu. Bu nedenle siyaset sahnesine fırlayan müslümanlar kendilerine peygamberin kul siyasetini değil, insanlara kullarım demeye alışmış sulta sahiplerinin piramitçi siyasetini örnek alıyorlar, kafalarındaki devlet düşüncesini ona göre şekillendiriyorlardı. Bu hiç de içaçıcı olmayan durum, sözkonusu alanda kesif bir entelektüel boşluk yaşandığı sonucuna götürdü beni. Bu boşluk İslam siyaset teorileri alanında değil daha çok bütün teorilere temel teşkil eden tarihi ilk örnekler alanında yaşanıyordu. Bu eser sözkonusu boşluğu yalnız başına doldurma iddasının değil, nebevi ve sultani siyaset arasındaki temel farklılıkları hicri ilk yüzelli yıllık örneklerinden yola çıkarak ortaya koyma çabasının bir ürünüdür. İmamlar ve Sultanlar
Yazıldığı dönemdeki iktidarı eleştiren bir eser olarak algılanmış. Ama her dönemde iktidar bir zulüm odağı olmuş. Eser bu yönüyle günümüze de ışık tutuyor. ASR-ı Saadet denen kısacık bir dönem dışında İslam’ın nasıl iktidar eliyle kullanıldığını kendi içindeki alimlere karşı bile ne kadar acımasız olduğunu İslami kaynaklarla ortaya koyan bir eser. Yazar bunu hedeflememiş olsa dahi Siyaset soslu İslam gittiği hiç bir yere huzur getirmemiş. 255 okuyana bir şeyler katabilecek, nazarımda ortalama bir kitap, fakat ortalarına doğru mezhepler ve olaylar biraz karmaşıklatı. Kim kimdi, kimden yanaydı akılda tutmakta zorlandım.
Mesela şunu bilmiyordum; Resulullahin vahiy katipliğini yapan ve vahyin gelişine bizzat şahit olmuş Abdullah bin Sa'd bin Ebi's-Sarh bile zamanında irtidat etmis. (yani kendi rızasıyla dinden çıkmış.) peygamberin katibinin böyle bir şey yapabileceğini sanmazdım.
Müslümanlarin kendi tarihlerine bigâne kalmalarıi... kitabın ana konusunu bu cümle iyi özetliyor. (bigâne: ilgisiz, alakasız, yabancı)
Mü'min zulüm yapabilecegi gibi kafir'de adalatli olabilir. 255 Şura ve liyakate dayalı nebevi yönetim anlayışının nasıl saltana evrildiğinin anlatıldığı hicretin ilk 150 yılının siyasi olaylarına ışık tutan ve bunların müslümanları nasıl etkilediğini, nebevi çizginin nasıl kaybolduğunun hikayesini anlatıyor kitap. İkinci kısımda ise İmam Azam'ın Emevi ve Abbasi saltanat anlayışı ile nasıl mücadele ettiğinin pek bilinmeyen yönleri anlatılıyor. 255