Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık By Erendiz Atasü
İnsan soyunun ölüm gerçeğini kabul etmekte zorlanışı değil midir, onu dünyada gerçekten sahip olduğu tek varlık olan bedeninden bir bakıma ayrı düşüren. Bedenle bilinç arasındaki uzaklık beni her zaman düşündürmüştür... Belki kadın olduğum için... Bilinen şey, geleneksel kültürlerde kadının varlığı öylesine yarılır ki onun bedeni -bilinci, iradesi ve duyguları hiçe sayılarak- toplumun, ailenin, eşin mülkiyetine fiilen verilebilir. Kadınların mücadelesi sadece eşit haklar mücadelesi değildir, insafsızca parçalanmış kadın varlığının toplumsal ve hukuksal düzlemde olduğu kadar bireyin iç dünyasında bütünlenme çabasıdır.
Azra Erhat, ünlü yapıtı İşte İnsan Ecce Homo'da (İşte İnsan) Ön - Asya'nın antik kültürlerinde çarpıcı bir belirginlikle başlayan beden /ruh ayrımının tarihçesini Eflatun'a dayar; bu tarihçenin bir anlamda bireyin mutsuzluğunun da tarihçesi olduğunu vurgulayarak. O denli alışılmış bir şeydir ki bedeble bilincin ayrı kavramsallaştırılması, bu bölünmenin hayattaki uzantılarıyla karşılaştığımızda irkilmeliyiz, bölünmeyi teşhis edemeyiz. O denli alışmışızdır ki, beden/ruh, beden/bilinç konularında daha esnek olan Uzak Doğu kültürleri bize gizemli gelir. Oysa gizem fiilen yoktur ortada. Asıl gizemli ve karmaşık olan bizim (Ön - Asya'nın ve Batı'nın) tutumumuzdur; sahip olma tutkusundan mülkiyet hukukuna, bireysel ve toplumsal sadizmin doyurulmasına kadar ne çok olgu maskeli biçimde sığdırılmıştır beden/bilinç ayrımına, hele kadınlar söz konusu olunca!
Kadın olmanın farkındalığıyla kaleme alınmış edebiyat yapıtlarında bütünlenmeye duyulan özlem belirgindir; belki de kadın edebiyatının ayrıcı özelliklerindendir, bu. Zaten edebiyat kendisi bir bütünleme/bütünlenme çabası değil midir? Yaşamın uyumsuz öğelerinden anlam ve uyum yaratma uğraşı değil midir?
Kaleme aldığım metinlerde gerek metinsel gerek izleksel bütünlüğü sağlama kavgası, gerek bir izlek olarak bedenle bilincin bütünlenmesinin ya da ayrışmasının irdelenmesi ağırlıklı biçimde hissedilmekte. Elinizde tuttuğunuz kitap, 1990'lardan bugüne yurtta ve dışarıda çeşitli üniversitelerde ve edebiyat kongrelerinde yaptığım sunumlardan, okuduğum ve etkilendiğim kitaplar üzerine yayımladığım yazılardan derlenmiştir. Bu yazıların çoğu, beden, beden/bilinç izleklerini işler.
Beni sürekli düşündüren konulardan biri de zaman ve mekânla olan ilişkimizdir. Bu kitaptaki ikinci ana izlek işte budur. Bu iki koordinatın (zaman ve yer) kesişme noktasında var olan bireyi, koordinatları anlamadan çözümleyebileceğimizi sanmıyorum. Zamanı isterseniz tarih, dilerseniz sanal öğe olarak kabul edin; mekanı ister fiziksel ve/veya toplumsal coğrafya, dilerseniz bizi içine alan herhangi bir düzlem veya hacim olarak anlamlandırın; onlar hayatlarımızı yönlendirmeyi sürdürüyor.
Ve, edebiyat hala, zamanla mekanın kesişme noktasında yaşam bulan insanı, hakkında her şeyin bilindiği ileri sürülen -ne gülünç iddia- insanı keşfetmeyi sürdürüyor.
Erendiz Atasü Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık